Kaan Kayımoğlu'nun resimleri, sanatsal mirası bir çizgi film biçiminde sunuyor bizlere: İlk yaklaşımda eğlenceli ve sempatik görünen karakterler, bir sonraki adımda gündelik hayatımızda benzer ifadeleri taşıdığımız bir ayna görüntüsü alıyor. Baktığımız bu ayna, hani lunaparklarda bizi güldüren aynalar cinsinden; bir uzvumuz kısalırken, diğeri uzuyor onlara baktığımızda; gözlerimiz kocaman olurken ağzımız küçücük kalıyor. Öfkeli suratımız gülümsemeye meylederken, tebessümümüz korkutuyor… Bu figürler, birçok duyguyu aynı anda bize yansıtmada bu kadar becerikliyken kendimize soruyoruz: Birey olan ben miyim, yoksa bu tuhaf çizgiler mi?

 

Sultan

 

 

Kaan Kayımoğlu’s paintings offer us the formal artistic heritage in the form of an animated cartoon: The characters which seem to be amusing and appealing at first sight turn into a sort of mirror which bear similar expressions to us in our daily lives. That mirror we are looking at is similar to those comedy mirrors in the fun fairs: as one of our limbs gets shorter, the other gets longer; as our eyes become huge, our mouths become tiny. Our smile makes us terrified as our enraged faces tend to smile… While these figures are skillful at reflecting so many of our feelings, we ask ouselves: Am I the one who is the individual or are those strange lines?

 

Sultan